Prof. Dr. Cenk Eray Yıldız ile Variste Erken Tanı, Kolay Tedavi!
Kalbimiz ve damarlarımız, istasyonlar ve ana-arayollarla içimizde muhteşem bir yol haritası çiziyor. Yolculuk bitene kadar uyumlu bir trafik içinde yollar devam ediyor. Son yıllarda damar ve özellikle varis üzerine başarılı çalışmaları ve etkili tedavi yöntemleriyle dikkat çeken, varis hastalığında erken tanı yöntemi çalışmasıyla Doktorclub Türkiye ödüllerinde finale kalan ve aynı çalışmayla patent başvurusu kabul edilen, yerli yabancı 80 makale -100’ü aşkın bildiri ve üç sözlü sunum ödülü sahibi olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Kardiyoloji Enstitüsü Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cenk Eray Yıldız ile bir akşamüstü buluşup damardan konuştuk.
Bensu KAYA
Prof. Dr. Cenk Eray Yıldız’la sonbaharın ve pandeminin ortasında biraz boş zaman bulup mahallenin kahvecisinde bir araya geldik. Varis, bacak, sağlık, estetik derken konuyu döndürüp dolaştırıp kadın sağlığına getirmeye çalıştık, ama aklımıza o an ne geldiyse es geçemedik. Yüzümüzde maske, aramızda mesafe olunca konuşmaya nerden başlayacağımız da belli oldu tabii.
[widget-130]
Bir doktor olarak pandemi ortamında sen nasıl korunuyorsun?
Senden çok farklı değil. Üç katlı kaliteli maske kullanıyorum, hayatın içindeyim. Hastaneye gidip geliyorum, sürekli evde kalamıyorum haliyle. Eller sürekli yıkanıyor, yanımızda dezenfektan taşıyoruz. Bir masaya oturduğumuzda o masanın güzelce hijyenik olarak silinmesi lazım. Tabii bir de sosyal mesafe çok önemli. Metrekareye kaç tane masa kaç tane sandalye düşmüş konusu önemli. Herhangi bir ortamda tuvalete muhakkak maskeyle giriyorum. En tehlikeli yerler toplu taşıma araçları ve asansörler. Çinko ağırlıklı vitamin takviyeleri; zencefilli, limonlu pastiller alıyorum. Eve gider gitmez üstümdekileri çamaşır sepetine atıyorum, duşa giriyorum. Bunlar dışında yapabileceğimiz pek bir şey yok; tevekkül Allah. Korkarak yaşanmaz, ama çok dikkat etmek lazım.
Kalp ve damar hastalıklarında kadınlar daha mı şanslı?
Eskiden kadınlar daha şanslıydı, ama şimdi artık eşitlendi diyebiliriz. Çünkü maalesef kadınlarda sigara alışkanlığı arttı. Menopoz öncesi dönemde kadınlarda kalp ve damar hastalığı görülme sıklığı düşüktür. Çünkü östrojen diye bir hormon var. Eğer kadın sigara içiyorsa östrojen pek korumuyor. Tabii ki östrojene de çok güvenmemek lazım, kontrollü yaşamak önemli. Hastalıklar genetik kodlarda gizli, sigara içmeyen bir kadında çoğunlukla hastalık 10 yıl daha geç gelişir, iyi süre… Östrojenin direkt ve indirekt etkisi var. Direkt etkisi şudur; damar duvarı hücrelerinin bütünlüğünü bozacak enzim ve madde salgılamasını engelleyerek hücrelerin parçalanmasını ve duvarın kalınlaşmasını önler. Yani aterosklerozun başlamasına engel olur. Ayrıca beyaz ve kırmızı kan hücreleriyle pıhtılaşmada rol alan hücrelerin damar duvarına girerek duvarı kalınlaştırmasını ve olayın ilerlemesini, öte yandan damar duvarındaki düz adele yapısının kalınlaşmasını önler. İndirekt etkisi ise, iyi huylu kolesterol olan HDL seviyesini arttırırken kötü huylu kolesterol olan LDL seviyesini azaltır.
Yaşla bağlantı kurarsak?
Gençlerde, kalp krizine bağlı ölüm riski yaşlılara göre daha yüksektir. Bu risk yaşlılarda daha düşük, çünkü yaşın ilerlemesiyle beraber kalpte yan yollar gelişiyor yani damar ağı artıyor ve bir damar tıkandığı zaman o bölgenin kanlanması bu yan yollardan sağlanıyor. Dolayısıyla kalp kendini koruyor. O yüzden damarın tıkanmasına bağlı bir kriz anında kalbin tamamen iflas etmesi durumuyla karşılaşmıyoruz. Ve krize bağlı ölüm ihtimali yaşlılarda daha düşük oluyor.
Genellersek, kadınlar erkeklere göre daha detaycı ve analitik… Beynimizin erkek beynine göre görüntü olarak daha dallı budaklı olduğunu duymuştum. Kadın kalbi için de böyle bir farklılıktan söz edebilir miyiz?
Kadın kalbi de beyni gibi yapısal olarak farklı. Bir kere kadın kalbi ameliyatı erkek kalbi ameliyatından daha zordur. Erkeklerin kas yapısı, beden yapısı daha farklı… Erkeklerin damar duvarı kadınlara göre daha kalın. Kadınların bacakları ve bacak damarları da daha ince tabii. Bu nedenle variste damarları temizlediğim zaman erkeklere göre bir tık daha fazla morluk oluyor. Kaliteli kalp diye bir kavram var. Spor yapan kişinin kalbi kalitelidir. Kalbi besleyen koroner damarlardaki tıkanıklık herkesin başına gelebilecek bir şey. Her yaşta, her cinsiyette, her dönemde, her kiloda. Ama burda önemli olan şey şu: Kalp ameliyatı sırasında ameliyatın konforlu bir şekilde yapılması ve hastaya maksimal düzeyde fayda sağlaması. O yüzden biz kalp damar cerrahları spor yapmış insanların kalbini daha çok severiz ve buna kaliteli kalp deriz. Kaliteli kalp, ameliyatı daha iyi tolere eder.
“BACAKLARINIZI SIK SIK DİNLENDİRİN”
Varis bir kadın hastalığı mı?
Varis, kadın – erkek herkeste görülebilir. Canlılar arasında sadece insanoğlunda gelişiyor. Hayvanlarda görünmüyor. Dört bacaklılarda vücut ağırlığı dengeli bir şekilde yayıldığı için görülmüyordur belki de. Varis genetik geçişli bir meslek hastalığı. Kanın yerçekimi etkisiyle bacaklarda göllenmesi neticesinde oluşuyor. Dolayısıyla toplardamarlarda yüksek kan basıncı yani toplardamar hipertansiyonu gelişiyor. Damar kapakçıklarındaki yetersizlik, kaçak (reflü) miktarı artıyor ve damarlar genişlemeye sünmeye başlıyor. Zaten varis demek kıvrımlı toplardamar demek. Varis ameliyatından sonra işlem yerinde bir miktar morarma olur, ama bunlar kalıcı değil. 10 – 15 gün içinde tamamen ortadan kayboluyor, iyileşiyor. Çok uzun süre ayakta kalmak veya oturur pozisyonda çalışmak varise neden oluyor. İşin kozmetik boyutuna bakarsak kadınlarda daha önemli oluyor. Varis, hastalık boyutunun yanında bacak sağlığı, bacak estetiği, kozmetik açıdan da önemli bir mevzu. Kabaca bakarsak varis hastalığının dört tane boyutu var: Hastalık boyutu, kozmetik boyutu, tedavi edilmeyen hastalarda derin toplardamarlarda veya yüzeyel toplardamarlarda pıhtı oluşumu boyutu ve yine tedavi edilmeyen vakalarda ayak bileği yaraları boyutu.
Peki bir kader mi varis? Yani yıllar içinde muhakkak görülür mü? Ayakta duran bir canlıyız sonuçta…
Örneğin mesleğiniz öğretmenlikse bir kader. Kasaplarda, kuaförlerde çok sıkıntı çıkabiliyor. Bir de genetik yapı meselesi var. Genetik yapıda varsa dikkat etmek gerekli. Günde sekiz saat ayaktaysanız ve genetik yapınızda varis varsa çok dikkatli olun.
Nasıl dikkatli olalım?
Korunmak için en azından arada oturun. Bacaklarınızı sık dinlendirin. Berberlere hep diyorum ki devamlı sabit durmayın, arada balerin gibi parmakların ucunda kalkın. Ellerimizi belimize koyup ayaklarımızın ucunda havaya doğru kalkıp inmek bacak damar sağlığı açısından önemli. Baldır kaslarımızı çalıştırmamız şart. En azından yürüyüş yapmak, 5000 – 6000 adım bile çok önemli. Bacak toplardamarları pasif çalışan damarlardır, atardamarlar gibi aktif değildir. Kalp kanı dakikada 70 defa pompalar. Atardamarlar bütün vücuttaki organlara, kıl köküne kadar kan pompalar. Toplardamarların çalışma mekanizması pasiftir. Bacak toplardamarlardaki kan basıncı yatar durumdayken sıfırdır. Varis toplardamarla ilgili… Ayağa kalktığımız anda veya oturduğumuz anda basınçta yükselme meydana geliyor. O yüzden bu basıncı dengelemek adına hareket etmek, yürümek, yüzmek önemli. Bu arada yürüyüşleri de kararında yapmak lazım. Yani çok fazla yürümek de iyi değil, diz kapaklarına diz eklemine zarar verebiliriz. Yürüyüş sırasında giydiğimiz ayakkabının esnekliği, kalitesi, tabanının yumuşaklığı da çok önemli.
Varislilere hep ayaklarını havaya kaldır, duvara daya derler…
Evet bu iyi bir hareket,10-15 dakika kadar. Hatta ben hastalarıma şunu söylüyorum: “Yorgun musun, boş bir sandalye bulursan hemen biraz otur.” Bacaklarınızı dinlendirin. Günlük koşturmaca içinde bazen yemek yemeyi unutur bazı insanlar, hatta tuvalete bile gitmeyi unuturlar. Öyle stres ve koşturmaca içine girerler ki çayı bile ayakta içerler. Mümkün olduğunca asansör kullanmayalım, ama çok yürüdükten sonra da dinlenelim.
Varis bir kadın hastalığı değil dedin, ama sanki kadınlarda biraz daha çok görüyoruz gibi…
Cinsiyet ayrımı yok. Kadınlarda biraz daha fazla görünmesinin sebebi çoklu gebelikler. Kadınlar gebelikte 10 ila 25 arasında kilo alıyorlar. Karın içinde 3,5 – 4 kilo ağırlığında bir bebek büyüyor. Bu noktada karın içindeki toplardamarlara bası neticesinde bacak damarlarında problem olması çok doğal. Belli bir süre sonra emzirme dönemi ile birlikte bacak damarlarındaki sıkıntılar gerileyebiliyor, düzelebiliyor. Gebelik döneminde bu sorunları yaşayan ve ailesinde bu sorun olanların bir damar cerrahi uzmanıyla iletişim halinde olmasında fayda var. Kadınların östrojenden dolayı cildi daha ince, halk arasında damar çatlağı denilen kılcal damar çatlakları örümcek ağı şeklinde damarlanmalar daha fazla görülebiliyor. Özellikle beyaz tenli kadınlarda.
Şikayetler nasıl genellikle?
Eğer semptomlar varsa ki bunlar; ödem, ayakta şişme, ayak bileklerinde kaşıntı, erkeklerde kıl dönmesi… Bacaklarda huzursuzluk hissi oluşturur. Hatta uyurken bacakların arasına battaniye yorgan sıkıştırma ihtiyacı hissederler. Uykuları kaçırabilecek ağrılar olur. İyileşmeyen tırnak mantarı bile varis belirtisi olabiliyor. Hasta aylarca cildiye doktoruna gidiyor. Cildiye doktorunun veya hastanın aklına bir damar doktoruna görünmesi gerekliliği gelmiyor. Benim böyle çok hastam oldu. Dolaşım bozukluğu olan hastada tırnak mantarı iyileşmez, daha da şiddetli hale gelir. Tırnak mantarı, varisi tedavi ettikten iki hafta sonra iyileşiyor.
“VARİSİ ERKEN TEŞHİS EDEBİLECEĞİZ”
Koruyucu tedavi adına bütün bunları yaşamadan önce bir damar check up söz konusu mu? Bunu bir kader olmaktan çıkarabilir miyiz?
Variste erken tanı yöntemleriyle Doktorclub Türkiye ödüllerinde finale kaldık. Yapmış olduğumuz çalışma varis hastalığının genetik biyobelirteçlerle erken tanı yöntemleridir. İlk veriler çok olumlu. Üniversitenin teknoloji ofisinin de desteğiyle gerçekleştirdiğimiz patent başvurusu sonucu Türk Patent Enstitüsü’nden patentimizi aldık. Hastanın laboratuvarda kan örneği alınarak varise yatkın olup olmadığı anlaşılabilecek. İlerde olabilecek varis ihtimalinin önüne geçerek, önleyici tedavi yöntemleri geliştireceğiz. Testleri yapmak için genetik laboratuarlar da lazım. Ailedeki genetik yapıya bakmak gerekiyor. Kilo sorunu varsa çözülmeli. Spor yapmak, imkan varsa yüzmek çok iyi gelir. Tıpta hastalık yoktur, hasta vardır derler… Herkesin yapısı farklı, tedaviye tepkisi farklı. Kişiye özel tedavi gerekli. Benim felsefem de yeminimizde geçtiği gibi: “Önce zarar verme.” Hastaya zarar vermektense bazen hiçbir şey yapmamak daha iyidir.
Ameliyat atmosferi nasıl oluyor?
An’da kalmak deniyor ya, biz ameliyatta tam anlamıyla an’da kalıyoruz. Operasyon sırasında gözümüz hastadan başkasını görmüyor. O sırada kendi ailemizi, özel hayatımızı unutuyoruz. O sırada deprem bile olabilir, her şeyi unutuyorsun. Bizim işimiz hastayı iyileştirip bir an önce evine taburcu etmek. O yüzden bütün ekibin işine çok iyi konsantre olması lazım.
Ameliyathane ekibi yaklaşık kaç kişiden oluşuyor?
Açık kalp ameliyatlarında bazen 7- 8 kişi oluyor. Mutlaka 1. – 2. asistan oluyor. Bir de hemşire hanım oluyor.
Kadın cerrahların sayısı neden az?
Dünyada ve Türkiye’de çok iyi kadın cerrahlar var. Kadınlarda annelik, doğum süreci vb. nedenlerle biraz duygusallık fazla oluyor, belki o nedenle sayıca daha az olabilirler. Yoksa kadınlar her alanda başarılı. Bizim de çok başarılı kadın asistanlarımız var, beraber ameliyata giriyoruz. Aralarında çocuk doğuran, anne olup işine devam edenler de var. Bizler bazen trajik vakalarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Duygularımıza hakim olmamız lazım.
Akademik araştırmalar için Amerika’ya gitmiştin… Bağlantıların devam ediyor mu?
Kısmen de olsa devam ediyor. Yurt dışında yapılan işleri takip ediyoruz. Makaleleri okuyoruz, izliyoruz. Uzaktan da olsa takip ediyoruz. Uluslararası cerrahi dernekleri, kuruluşları var. Her şey online olduğu için her türlü yayını takip edebilirsin.
Herhangi bir tedavi durumunda Amerika’ya gidilmesinin anlamı var mı? Yani Amerika’da olup da burada olmayan bir şey var mı?
Atatürk, “Beni Türk hekimlerine emanet edin” demiş. Teknoloji olarak burdan daha iyi durumları olabilir, ama uygulama ve tedavi bakımından bir fark yok. Yani o sihirli parmakları, sihirli dokunuşları bulmak önemli olan. O yetenekli doktora ulaşmak önemli olan. İşin formülü her yerde aynı. Birçok merkezde dünya standartlarında alt yapımız var. Yapılan iş de, işlem de aynı. Bizim yaşadığımız sorunları belki onlar yaşamıyor, ama onların yaşadığı sorunları da biz yaşamıyoruz.
Pandemi süreci en çok 65 yaş ve üstünü etkiliyor… Sağlık açısından onlara neler tavsiye edersin? Hareket etmesi gereken nesil mecburen evde oturuyor…
Benim annem-babam da aynı durumda. Üstelik sosyal insanlar… Kendi küçük sosyal çevrelerinde gezebilirler. Semtin parkına gidebilirler. Çok fazla eve sıkışmadan korunarak ve dikkatlice dışarıda olabilirler. Herkes aynı bilinçte olmadığı için evde kalmak en iyi çözüm olarak görülüyor. Evde bile olsa yerinden kalksın, bulaşıkları elde yıkasın.
“HER HASTA BİZE BİRŞEYLER ÖĞRETİYOR”
Kalpten ziyade damarlarla ilgileniyorsun son yıllarda…
2014 yılından beri damarlara yönelmiş durumdayım. Bence kalp ve damar ayrı uzmanlık dalları olmalı. Eskiden göğüs kalp ve damar cerrahisiydi, göğüs cerrahisi uzun zamandır ayrıldı. Ben zamanla kalp ve damar cerrahisinin de ayrılacağını, kalp cerrahisinin ayrı bir platfomda, damar cerrahisinin apayrı bir platformda değerlendirileceğini düşünüyorum. Bu şekilde çok daha başarılı işler yapılacağı kanısındayım. Kalp ameliyatlarına da giriyorum, ama aslen bacak damarları alanına yöneldim. Damar hastaları da en az kalp hastaları kadar ilgiye muhtaç. Bir cerrahın iki kalp ameliyatı arasına bir damar ameliyatı sıkıştırma yaklaşımı çok doğru değil. Hastalık yok hasta var, hastaya göre tedavi planı detaylı olarak yapılmalı ve gerekli itina gösterilmelidir. Her hasta değerli. Zamanla hastalarla bir aile gibi oluyorsun. Sadece ameliyat etmekle herşey bitmiyor. Bir akademisyenin yaptığı ameliyatlara, bilimsel olarak değer katması da önemli.
Diyabetik ayak yaraları ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Yüksek tansiyon ve şeker hastalarında diyabetik ayak yaraları çıkar. Diyabetik ayaktan kastımız, atardamar tıkanıklığına bağlı gelişen bir durum. Diyabetik ayakta özellikle ayak uçlarında kanlanma azlığına bağlı damar tıkanıklığı neticesinde başlayan morarma, siyahlaşma ve kangren oluşumu olabilir. Her şey küçük bir tırnak batması gibi başlıyor, baldırda ağrılar oluyor. Hasta 50 metrede, 100 metrede yürürken bacak ağrılarını tarif ediyor. Bunlar diyabetik ayak hastalarında çok tipik bulgular. Toplardamar hastalığı olan varisle, atardamar hastalığı olan diyabetik ayağı karıştırmamak lazım. Tansiyonu dengelemek çok önemli. Tüm amacımız hasta memnuniyetiyle ona daha konforlu bir hayat sunmak. Hep söylüyorum, hastaları tedavi ederken bu hastalardan ilim – bilim adına da bir şeyler üretebilmek gerekli. Her hastadan bir şey öğrendikçe ve bunu aktardıkça ben daha çok mutlu oluyorum. Her hasta bir öğretmen. İşin en büyük hazzı da bu zaten.
Tedavi yöntemlerinden söz eder misin?
Damarlara doppler ultrason ile bakılıyor öncelikle. Kaliteli bir cihazla ayakta çekilmiş bir doppler ultrason çok önemli. Damarlara iyice bakılması gerekiyor, kan akışının kontrol edilmesi gerekiyor. Modern tedavi yöntemi olan radyofrekans ablasyonla, yani yüksek ısı tedavisiyle damarı yerinden çıkarmadan, çevre dokulara zarar vermeden tedavi ediyoruz. Burada yerçekiminin etkisiyle biriken kan göllenmesini engellemek için damarı bir bakıma tıkıyoruz yüksek ısıyla. Bir daha ne kadar ayakta kalırsa kalsın kan bacaklarda göllenmiyor. Hasta konforu çok önemli. Artık aynı gün evine uğurlayabiliyoruz. Ciddi bacak atardamarı tıkanıklıklarında, ameliyat imkanı yoksa, örneğin diyabetik ayakta, yenileyici hücre tedavisi (kök hücre tedavisi) var. Burada tecrübe önemli. İleri teknolojiyi devreye alıyoruz. Ayrıca damara PRP tedavisi uyguluyoruz. PRP tedavisinde trombositten zengin hücreyi kullanıyoruz. Hastanın kendi yağ hücrelerinden alabiliyoruz. Göbek normalde istenmeyen bir şeydir, ama biz göbekten, göbekte yoksa uyluğun iç tarafından yağ hücresi alabiliyoruz. O hücreyi yara dokusunun içine, çevresine veya tıkalı damarın çevresine enjekte ediyoruz. Tedaviye kemik iliği hücresi tedavisini de eklemek lazım. Hastaya göre karar veriliyor. Yani PRP tedavisi, yağ hücresi ya da kemik iliği hücresi tedavileri uygulanabiliyor. Birkaç hafta içinde yeniden damarlar oluşuyor. Hastanın bacağındaki ağrılar geçiyor ve yürüme mesafesi artıyor. Yaralar hızla iyileşiyor.
Kendini boş bırakmıyorsun…
Mutlu edecek birşeyler bulacak insan hayatında. Boşluğu sevmiyorum; günlük işlerim olacak, uğraşlarım olacak. Akademisyen olarak yazılarımla araştırmalarımla uğraşıyorum. Profesörlük yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Kriterlere uygun bir şekilde dosyamızı hazırladık, sunduk. Yakında ulaşacağız inşallah.
Kendi check up’ını yapıyor musun?
Check up değil de yılda bir defa kan tahlili yapıyorum. Kan tahlillerinde her şeyin normal olması bir insanın başına bir şey gelmeyeceği anlamında değil. Yani kalp krizi noktasında düşünürsek o damarın tıkanması mekanizmasında çok farklı şeyler oluyor. Yani anlık tansiyon yükselmesinde damarın içindeki endotelde yırtılma ordan kanın pıhtılaşması ani kalp krizine sebebiyet verebiliyor en basitinden. Yani kan tahlilleri veya check up’ın normal olması sağlıklı olduğumuzu net bir şekilde göstermiyor. İlaç kullanmayı seven biri değilim. Yani babaanne usulü nane limon kabuğunu kaynatıp içmeyi daha çok seviyorum. Çayıma limon koyarım. Biraz bir kırgınlık hissedersem limonlu çay, en basitinden. Beslenme programı önemli, kilolu olmak iyi bir şey değil. Çok yememeye çalışıyorum. Gün içinde daha çok sıvı gıdalar tüketiyorum.İki tabak çorbayla günü geçiştiriyorum. Ağır yemekler yemiyorum. Akşamları beşte-altıda meyve ya da restoranda arkadaşlarımızla yemek yiyoruz. Ama üç öğün yemiyorum, onu net söyleyebilirim. Kahvaltıyla aram iyi değil. Bir omlet tamam güzel de, yanına reçeller, çikolatalı tatlılar, onlarca çeşit… Çok anlamlı gelmiyor bana. Yemek yemek tabii ki çok güzel. Ben bayılırım yemeğe. Bol sarmısaklı bir mantı yenmez mi? Bir Adana kebap yenmez mi? Her şey bilindiği gibi olmuyor işte. Bunu yemezsen bu olmaz, bunu içmezsen bu olmaz; öyle bir şey yok yani. Bugün mesela kahvaltı yapmadım, laktozsuz sütle bir kahve içtim iki shot’lu. Ama öğlen iki dolu tabak yayla çorbası içtim bol naneli. Hatta limon bulursam biraz da limon sıkarım çorbaya. Şu an saat akşam altı ve deli gibi aç değilim. Tuttu beni iki tabak. Hiç ekmek yemedim mesela. Ama iyi ekmek bulursam kaliteli ekmek, ekmek de yerim. Ekmek çok kaliteli undansa, besleyiciyse, sağlıklıdır. Dün mesela deniz ürünlü makarna yedim. Zaten onu her gün yiyemezsin. Ayda bir iki defa yesen yeterli. Gün içinde az yemeye başladım. Uzun süredir de kilom sabit. Altıda final yapıyorum. Belki sonra biraz meyve, bir iki mandalina filan. Gün içinde çay kahve seviyorum. Bazıları çay önermiyor çarpıntı yapıyor diye. Kahveye biraz laktozsuz süt ilave ediyorum. Süt ürünlerinin çoğunu seviyoruz, ama bize gerçekten iyi mi geliyor onu anlamamız lazım. Ben sadece sütü ve yoğurdu kesip hızlı bir şekilde kilo verenler biliyorum, meğer süt metabolizmasını yavaşlatıyormuş. Yani her şey herkeste aynı etkiyi yapmıyor. Hepimizin bağırsak alışkanlığı var, bağırsak analizimizi yaptırmamız lazım. Bize gerçekten ne faydalı, ne zararlı? Sütlü tatlı yerim. Mesela bol tarçınlı iki tabak sütlaç yerim. Tavukgöğsü yerim. Şeker de hayatımdan yok olmuş değil. Çaya bir tane şeker atıyorum, ama kahveyi şekersiz içiyorum. Ama hareket devamlı hayatımda. Arabayı uzak bir yere çekip yürüyorum.
[widget-131]
“GÖBEK ÇEVRESİNİ MİNİMALİZE ETMEYİ ÖĞRENMEMİZ LAZIM.”
Vücudunu tanıyıp ona göre mi davranıyorsun?
Herkes için bu geçerli. Ayakkabılarını bir yere ayağını koymadan bağlayabiliyorsan sağlıklısındır. Göbekten dolayı bağlayamıyorsan o zaman kötü. Göbeği minimalize etmeyi öğrenmemiz lazım. Herkes kendine bir yeme içme dizaynı yapmalı. Bazen çok sevdiğimiz bir şey zararlı olabiliyor, ondan uzak durmakta fayda var. Her şeyi kararında yaparsak hiçbir sakıncası olmadığını düşünüyorum. Benim dedem kahvaltıda ılık süte peynir- ekmek doğrardı ve üstüne çok hafif de şeker serperdi. Biz Bulgaristan göçmeniyiz, bizim göçmenlerde bilinir bunlar. Kuru ekmeği yumurtaya banarlar, tereyağında kızartırlar. Güzel bu. Ama bunu her gün yiyemezsin de, kendini ödüllendirme adına ayda bir yapabilirsin. Abartmamak lazım. Bir de hareketi hayatımızdan çıkarmayacağız.
Teşekkür ederiz. Finalde ne diyebiliriz?
Bir ömür boyu bedenimizi taşıyan bacaklarımıza sahip çıkalım, saygı gösterelim. Bacak damar sağlığımızı ihmal etmeyelim. Varis, ihmale gelmez. Hareket berekettir, sağlıktır, mutluluktur. Kalın sağlıcakla…